Ama bu her zaman böyle değildi. Bugün demokrasinin bir kalesi olarak övgü alan Avrupa dünyası bir zamanlar mutlak monarşiler tarafından yönetiliyordu. Bu yönetim şekli 18. yüzyılda yaygın bir şekilde popülerdi. Toprağı yöneten kral ve kraliçelerin Tanrı’nın elçileri olduğu ve Tanrı’nın Monarşi’yi yarattığı inancını yayarak, soyluluk güçlerini güçlendirdi. Hadi Avrupa’yı saran mutlak monarşi fikrinin nasıl yayıldığına ve hanedanları yarattığına, mutlak hükümetin Çağı’nın sonunun nasıl geldiğine bir göz atalım.
İçindekiler
Mutlak Monarşi: Kısa bir Tarih
Louis XIV’in “Ben devletim” açıklaması, Mutlak Monarşi’nin ne anlama geldiğinin en iyi örneği olabilir. 1661-1715 yılları arasında Fransa’yı yöneten Louis XIV, ulusun tüm alanlarında tam kontrol sahibi olduğunu ve devletin en önemli ve güçlü otoritesi olduğunu ilan etti.
Mutlak Monarşi Nedir?
Mutlak Monarşinin İlkeleri
1. Kutsal Hakkı
Kutsal hakkın doktrinine göre, hükümdar Tanrı’nın isteğine uygun olduğu sürece istediği her şeyi yapma özgürlüğüne sahiptir.
2. Mutlak Güç
Mutlak güç, hükümdarın başkalarıyla danışmadan kararlar alabilmesini ve kararın uygulanmasından sorumlu olmasını sağlar.
3. Miras Yoluyla İktidarın Devri
Mutlak Monarşi, kralların en büyük oğulunun ölümüne kadar tüm gücü taşıdığı miras ve ömür prensibini sürdürür.
4. Merkezi Yönetim
Merkezi yönetim, hükümdarın ordusunun bakımını finanse etmek ve zenginlik biriktirmek için halktan vergi toplamasını sağlar.
5. Sınıf Sistemi
Mutlak Monarşi dönemi, sınıf sisteminin belirgin olduğu bir döneme denk gelir. Vatandaşlar yüksek ve düşük sınıflara ayrılır – en yüksek sınıf rahipler ve Monarşi, bourgeois orta sınıfı oluştururken en düşük sınıf işçiler ve köylülerden oluşur.
Mutlak Monarşinin Önemli Hale Gelmesine Ne Sebep Oldu?
Bu Yönetim Biçimi Ne Kadar Mutlaktı?
Rusya ve İspanya gibi ülkelerde ise mutlakiyet en fazla “ılımlı” sayılabilir.
Öte yandan, Fransa ve Osmanlı İmparatorluğu gibi ülkeler katı bir mutlakiyeti benimserdi. Bu devletlerde yöneticiler tam kontrol sahibiydi ve tanrının doğal hak sahibi olduğuna dair katı bir inanç halkın kontrolünde yaygın olarak kullanılırdı. Örneğin, Fransa Kralı XIV. Louis, “Güneş Kral” olarak da bilinen, mutlakiyetin bayrak taşıyıcısı olarak kabul edilebilir. Kendisinin Tanrı’nın doğrudan bir temsilcisi olduğuna inanıyor ve kendini dünyaya bakan bir güneş gibi hayal ediyordu – tam kontrolü altında olan bir kral olarak hükümdarlığı için uygun bir metafor.
Avrupa’da Mutlak Monarşiyle Yönetilen Ülkeler
Avrupa’daki bazı önemli mutlak monarşilere bir göz atalım.
1. Danimarka-Norveç
Sonuç olarak, kralın diğer tüm güç yapılarını ortadan kaldırma yetkisi verildi. Danimarka’nın, Danışma Konseyi’ni kaldırma kararı en önemli adımdı.
Mutlak Monarşi, Danimarka’da 1848’e, Norveç’te ise 1814’e kadar hüküm sürdü.
2. Rusya
Bürokrasiyi ve polis devletini kurarak, Büyük Petro, Rus soyluluğunun etkisini azalttı ve hükümdarın mutlak gücünü artırdı.
Rusya, mutlaklığı kaldıran son Avrupa ülkesi oldu ve bu ancak Rus Devrimi’nden sonra gerçekleşti.
3. Fransa
Fransız Monarşisi, ülkenin yürütme, yasama ve yargı yetkilerini merkezileştirdi, kralı en yüksek mahkeme görevlisi yaptı. İnsanların temyize başvurma seçeneği bile olmadığı için, hükümdar aynı zamanda insanları infaz etme yetkisine sahipti.
Hükümdar, suçluları cezalandırmanın yanı sıra, gelecekteki suçları önleme sorumluluğunu da taşıyordu. Kanunları yürürlüğe koymak ve kaldırmak da onun yargı yetkisinin bir parçasıydı.
4. İngiltere ve İskoçya
Charles I, 1629’da kısa bir süreliğine İngiliz Parlamentosu’nu feshettikten sonra 11 yıl boyunca katı bir şekilde mutlakçı bir şekilde yönetti, ancak İskoçya Kilisesi’ne rahban politikaları dayatma çabası, Kovenanterler ve Piskoposlar Savaşları gibi isyanlara yol açtı.
Sonrasında Charles I’in mutlakçı bir hükümet kurmaya çalıştığı endişeleri, İngiliz İç Savaşı’na büyük ölçüde katkıda bulundu.
Mutlak Monarşi Günümüzde
Avrupa dışında, Umman ve Suudi Arabistan gibi ülkeler mutlak monarşi prensibini sürdürmeye devam etmektedir. Mutlakıyet Dönemi, günümüz yönetim sistemlerini şekillendiren önemli bir tarih dönemidir. Krallar otoritelerini ve güçlerini haklı çıkarsa da, birçok zorlukla karşılaşmışlardır. Dünya genelinde modern yönetimin hakim olmasıyla, monarşik yönetimi sürdüren az sayıda ülkenin de daha demokratik bir yönetim biçimine geçeceği beklenmektedir.