Kayıp medeniyetler, tarihte varlıklarını sürdürmüş ancak günümüze kadar ulaşamamış veya çok az kalıntıları kalmış eski medeniyetlerdir. Bu medeniyetler, insanlık tarihine büyük katkılar sağlamış ve zamanlarına göre oldukça gelişmiş olmalarıyla bilinirler. Ancak birçok nedenle, bu medeniyetlerin izleri kaybolmuştur ve bu nedenle günümüzde kayıp medeniyetlerin gizemi hala çözülememiştir. Arkeolojik kazılar ve antik yazıtlar, bu medeniyetler hakkında bize bilgi sağlayabilirken, bazıları hala sırrını korumaya devam etmektedir. Kayıp medeniyetlerin araştırılması, tarih öncesindeki insanlık tarihi hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağlamakta ve dünya kültürlerinin gelişmesi hakkında daha iyi anlayışımızı artırmaktadır.

Mayalar

Maya uygarlığı, M.Ö. 2000’li yıllarda Orta Amerika’da (bugünkü Meksika, Guatemala, Belize, Honduras, El Salvador) varlığını sürdürmüş eski bir medeniyettir. Maya medeniyeti, tarihte matematik, astronomi, takvimler, mimari ve yazı gibi birçok alanda önemli katkılar sağlamıştır. Maya toplumu, tarım ve ticaret ile uğraşan bir toplumdu. Tarımsal faaliyetler, pirinç, mısır, fasulye, biber ve kakao gibi ürünlerin yetiştirilmesini içeriyordu. Ticaret ağı ise merkezi Meksika’dan, Honduras’a kadar uzanıyordu ve Maya medeniyetinin zenginliğine katkı sağlamıştır. Mayalar, gelişmiş bir matematik sistemine sahipti ve sıfırın konseptini ilk kullanan uygarlıklardan biriydi. Astronomi alanında da gelişmiş olan Maya toplumu, güneş, ay ve diğer gezegenlerin hareketlerini takip etmek için takvimler oluşturdu. Mayalar, karmaşık mimari yapıları ve güzel sanatları ile de ünlüdürler. Tikal, Chichen Itza ve Palenque gibi büyük şehirlerindeki tapınak, piramit ve saraylar, Mayaların mimari gelişimini gösterir. Ayrıca, heykel, seramik ve mücevherat gibi sanat eserleri de Maya kültürüyle ilişkilidir. Mayalar, kendi yazı sistemlerini geliştirdiler ve bu yazı sistemi, hiyerogliflere benziyordu. Bu yazı sistemi, günümüze kadar kalan yazılı eserlerin çözümlenmesine yardımcı olmuştur. Maya medeniyeti, M.S. 9. yüzyılda çöküşe geçmiştir. Bunun nedeni, uzun süren kuraklık ve aşırı nüfus artışı, siyasi çekişmeler ve ticaretteki azalma gibi faktörler olabilir. Maya uygarlığı, bugün hala arkeolojik kazılarla keşfedilmekte ve Orta Amerika kültüründe önemli bir yere sahiptir.

Khmer İmparatorluğu

Khmer İmparatorluğu, Güneydoğu Asya’da (bugünkü Kamboçya) M.S. 802 ila 1431 yılları arasında varlık göstermiş eski bir medeniyettir. Khmer İmparatorluğu, Angkor dönemi olarak da bilinir ve Angkor Wat tapınağı gibi büyük mimari yapıları ile ünlüdür. Khmer İmparatorluğu, tarım ve ticarete dayalı bir toplumdu. Tarımsal faaliyetler, pirinç, meyve, sebze ve hayvancılık gibi ürünlerin yetiştirilmesini içeriyordu. Ticaret ağı, bugünkü Tayland, Vietnam ve Laos gibi komşu ülkelerle bağlantılıydı. Khmer İmparatorluğu, gelişmiş bir mimariye sahipti ve tapınak, saray, su kanalları ve barajlar gibi büyük yapılar inşa etti. Angkor Wat, dünyanın en büyük dini yapılarından biridir ve bugün Kamboçya’nın simgesi haline gelmiştir. Khmer İmparatorluğu, sanat alanında da başarılıydı. Heykel, resim, müzik ve dans, Khmer kültürünün önemli bir parçasıydı. Bugün bile, Angkor döneminden kalma sanat eserleri, Khmer İmparatorluğu’nun sanatsal mirasının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Khmer İmparatorluğu, ayrıca su yönetimi konusunda da gelişmişti. Su yolları ve barajlar, tarımsal üretimi artırmak ve su kaynaklarını yönetmek için inşa edildi. Bu sistem, bugün bile Kamboçya’nın su yönetimi konusunda bir model olarak kabul edilmektedir. Khmer İmparatorluğu, M.S. 1431’de Tayland’ın güçlenmesi ve Vietnam’ın istilası nedeniyle çöküşe geçti. Ancak, Khmer İmparatorluğu’nun mirası bugün bile Kamboçya kültüründe ve turizminde önemli bir yer tutmaktadır. Angkor Wat tapınağı, dünya çapında turistler tarafından ziyaret edilen en popüler yerlerden biridir.

İndüs Vadisi Uygarlığı

İndüs Vadisi Uygarlığı, günümüzde Pakistan, Hindistan ve Afganistan’ın bazı bölgelerinde yer almış, tarih öncesi bir uygarlıktır. MÖ 2600 ile 1900 yılları arasında varlığını sürdürmüştür ve Dünya’nın en eski uygarlıklarından biridir. İndüs Vadisi Uygarlığı, büyük ölçekli şehirler, karmaşık su kanalları, toplu konutlar, dini yapılar ve diğer büyük yapılar gibi gelişmiş mimari özellikleriyle bilinir. Bu uygarlık, haritacılık, metal işleme, dokumacılık, tarım ve ticaret gibi birçok alanda ilerlemişti. İndüs Vadisi Uygarlığı, diğer uygarlıkların aksine, herhangi bir savaşçı unsurunun olmamasıyla da dikkat çekiyordu. İndüs Vadisi Uygarlığı’nın en büyük şehirleri Mohenjo-daro, Harappa, Kalibangan ve Lothal’dır. Bu şehirler, düzenli bir şehir planlama anlayışı ile inşa edilmişti. Sokaklar genellikle dikdörtgen şekilli, evler tuğladan yapılmıştı ve her evde bir tuvalet ve banyo vardı. Bunun yanı sıra, şehirlerde birçok kamu yapıları da inşa edilmiştir, örneğin Mohenjo-daro’daki Büyük Banyo, antik dünyanın en büyük kapalı yüzme havuzu olarak kabul edilmektedir. İndüs Vadisi Uygarlığı’nın yazısı henüz tam olarak çözülememiştir, ancak kullanılan yazı sistemi oldukça karmaşıktır. Bu yazı sistemi, sembolik bir anlamı olan ve belirli bir dil ile ilişkili olduğu düşünülen, yaklaşık 400 sembol içermektedir. İndüs Vadisi Uygarlığı’nın çöküşü hala bir gizemdir. Ancak, çeşitli teoriler, iklim değişikliği, doğal afetler, toprağın verimsizleşmesi, su kaynaklarının tükenmesi, yabancı işgal ve göçler gibi faktörlerin bir araya gelerek çöküşe yol açtığını öne sürmektedir.

Paskalya Adası Uygarlığı

Paskalya Adası, Güney Pasifik Okyanusu’nda, Şili’nin yaklaşık 3.500 km batısında yer alan küçük bir adadır. Bu ada, dünya genelinde en ünlü yerleşim yerlerinden biridir ve bir zamanlar gelişmiş bir uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Paskalya Adası Uygarlığı, adanın yerli halkı olan Rapa Nui tarafından inşa edilmiştir. Bu uygarlık, MÖ 300 ila MS 1600 yılları arasında varlığını sürdürmüştür. Uygarlık, başta yüzlerce, sonra binlerce insanın yaşadığı büyük ve karmaşık bir toplumdu. Uygarlığın en dikkat çekici özelliği, devasa taş heykelleridir. Bu heykeller, Rapa Nui’nin kültüründe büyük bir öneme sahipti. Bazı heykeller, yaklaşık 10 metre yüksekliğinde ve yaklaşık 75 ton ağırlığındadır. Bu heykellerin nasıl yapıldığı hala bir gizemdir ve birçok araştırmacı bu konuda farklı teoriler öne sürmüştür. Paskalya Adası Uygarlığı aynı zamanda gelişmiş bir tarım toplumu olarak da bilinir. Rapa Nui halkı, adanın verimsiz toprağından en üst düzeyde yararlanmak için birçok yöntem geliştirdi. Örneğin, tarım arazileri ve bahçeler, taş duvarlarla çevriliydi ve ayrıca sulama sistemleri de kullanıyorlardı. Bu sayede, adada yeterli gıda üretebilmişlerdi. Ancak, Paskalya Adası Uygarlığı’nın çöküşü hala bir gizemdir. Bazı araştırmacılar, doğal afetlerin ve çevre tahribatının bir sonucu olarak çöküşün gerçekleştiğini düşünüyor. Diğerleri, iç çatışmaların ve dış işgalcilerin de bir rol oynadığını öne sürüyor.

Çatalhöyük Uygarlığı

Çatalhöyük, günümüz Türkiye’sinde, Konya’nın yaklaşık 50 km doğusunda bulunan bir neolitik yerleşim yeridir. Yaklaşık 9000 yıl önce, MÖ 7500 civarında, bu yerleşim yeri Anadolu’nun en önemli merkezlerinden biriydi. Çatalhöyük, tarih öncesi dünyada gelişmiş bir neolitik kültürün var olduğunun kanıtıdır. Çatalhöyük, yaklaşık 13 hektarlık bir alanı kaplamaktadır ve 18 metre yüksekliğindeki bir tepe üzerine inşa edilmiştir. Yerleşim yerinde, yaklaşık 4000 kişi yaşamıştı ve evlerin çoğu iki katlıydı. Bu evler, birbirine bitişik şekilde inşa edilmişti ve çatıları birbirine bağlanmıştı. Bu nedenle, evlerin çatıları, evlerin sokaklarının üzerinde bir tür yürüyüş yolu gibi kullanılmıştı. Çatalhöyük’ün dikkat çeken özelliklerinden biri, evlerin içindeki duvar resimleridir. Duvar resimleri, hayvan figürleri, insanlar ve soyut semboller içerir. Ayrıca, yerleşim yerinde bulunan diğer sanat eserleri arasında taş heykeller ve çömlekler de bulunur. Çatalhöyük halkı, tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Yerleşim yerinde bulunan eserler arasında, tahıl tarımı için kullanılan öğütme taşları, kil testiler ve hayvan kalıntıları bulunur. Ayrıca, Çatalhöyük’te çeşitli el sanatları da geliştirilmiştir. Çatalhöyük’ün çöküşü hala bir gizemdir. Bazı araştırmacılar, iklim değişikliği ve çevre tahribatının neden olduğu kuraklık ve yetersiz kaynaklar nedeniyle çöküşün gerçekleştiğini düşünüyor. Diğerleri, iç çatışmaların ve dış işgalcilerin de bir rol oynadığını öne sürüyor. Çatalhöyük, neolitik dönemde gelişmiş bir kültürün var olduğunun kanıtıdır. Yerleşim yeri, mimari yapısı, duvar resimleri ve el sanatlarıyla dikkat çeken bir yerdir. Ancak, Çatalhöyük’ün çöküşü hala bir gizemdir ve bu konuda farklı teoriler öne sürülmüştür.

Mississippian Uygarlığı

Mississippian Uygarlığı, bugünkü Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu bölgesinde, Mississippi Nehri vadisinde MÖ 800 ile MS 1500 yılları arasında yaşamış bir kültürdür. Bu uygarlık, tarıma dayalı bir ekonomiye sahipti ve büyük şehirler inşa etmişlerdi. Mississippian halkı, geniş tarım arazileri oluşturmak için nehir vadilerini teraslandırdılar. Tarım alanları buğday, mısır, fasulye, kabak, kavun ve diğer sebzeleri içeriyordu. Ayrıca, avcılık ve balıkçılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Mississippian Uygarlığı’nın dikkat çeken özelliklerinden biri büyük şehirlerin inşasıdır. Bu şehirlerde, büyük topluluklar yaşıyordu ve geniş bir ticaret ağı geliştirdiler. En büyük şehirlerden biri, modern Tennessee eyaletinde yer alan Cahokia’dır. Cahokia, 20.000 ila 40.000 kişilik bir nüfusa sahip olduğu tahmin edilmektedir ve büyük bir piramit ve tapınak kompleksi ile karakterize edilmekteydi. Mississippian Uygarlığı’nın diğer önemli özellikleri arasında, özellikle el sanatları, mimari, ve sosyal organizasyon bulunur. Çömlekçilik, taş oyma, çakmaktaşı bıçak yapımı, bakır işleme ve kumaş dokuma bu uygarlıkta yaygın olan el sanatlarıdır. Mimaride, büyük toprak işleri ve kütük yapılar sıklıkla kullanılmıştır. Sosyal organizasyonda, Mississippian halkı çok katmanlı bir toplumsal yapıya sahipti. Toplumun tepesinde krallar veya liderler bulunurken, alt tabakada köleler veya diğer bağımlı gruplar yer alıyordu. Din de önemli bir rol oynuyordu ve çok tanrılı bir dinleri vardı. Mississippian Uygarlığı, MS 1500 civarında çöküş yaşadı.